Arama

POTANSİYEL YETENEK TEORİSİ

 

     - Elbette ama öncelikle bunun bir teori değil hipotez olduğunu söylemekle söze başlayayım...      

     Bildiğiniz gibi Mozart gelmiş geçmiş en büyük müzik dehasıydı: 3 yaşında keman çalmaya başladı, 5 yaşında senfoni besteledi, 7 yaşında orkestra şefi oldu. Bu eşsiz yeteneğin genetik olduğunu ve fakat doğumdan sonra giderek geliştiğini herkes kabul ediyor. Peki, bu veya diğer zekâ türleri sizce hangi organın genetik şifresinde saklı acaba?

     - Beynin DNA’larında olmalı...

     - Hayır, her hücrenin çekirdeğinde.. Biliyorsunuz trilyonlarca hücremiz var ve bazı istisnalar dışında hepsinin çekirdek yapısı tıpatıp aynıdır. Demek ki sizi siz yapan şifrelerin tümü her hücrenizde teker teker mevcuttur, cinsiyet hücreleri hariç olmak üzere. Yani Mozart’ın müzikal dehası beyin hücrelerinde de mevcut, diz kapağı hücrelerinde de, dalak hücrelerinde de. Fakat 30-35 bin genin tümü her hücrede açılmıyor. Hangi şifre nerede işe yarayacaksa, o hücrede açılıyor ve görevini orada yürütüyor. Üstelik bu şifrelerin bir de biyolojik saati var. Şifrelerin çoğu sürekli açık kalıyor; ama bazıları belirli saatlerde, günlerde, aylarda veya yıllarda açılıyor. Bunun en tipik örneği ergenlik çağına giriş vaktidir. Kız çocuklarında ortalama her ay bir cinsiyet yumurtasının döl yatağına düşmesinin başlaması için, doğumdan sonra bu şifrelerin 10-14 yıl beklemesi ve zamanı gelince harekete geçmesi gerekiyor. Erkek çocuklarındaki sperm üretme şifresi de benzer bir takvime uyuyor. 

     Bu verilerden hareketle geliştirdiğim hipotezi size kısaca şöyle izah edebilirim:

     Dünyada yaşayan ve yaşamış olan bütün insanlarda rastlanan tüm zekâ ve yetenek türleri, her insanın her hücre çekirdeğinde kodlanmış genetik şifreler hâlinde mevcut olması gerekir; çünkü evrim sürecinde öğrenilen bütün yararlı ve güçlü yetenekler insanların ortak genomuna kaydolmuştur. Bu yetenek şifrelerinden bir veya birkaç tanesi herhangi bir insanın beyin hücrelerinde açılabilir. Veya bir başka insanınkinde hiç açılmayabilir. Veya çok erken ya da ileri yaşlarda açılabilir. Ve bu yetenek türlerinin üstün, ileri ya da geri olmaları; genetik şifrelerin açılışı ile hücrelerin yapılışı arasındaki süreçte DNA, tRNA, mRNA, Ribozom ve proteinlerin hata yapıp yapmamalarına veya tembel-çalışkan olmalarına bağlıdır.

        

 

 

     - Efendim, teziniz son derece çarpıcı. Doğru anladığımı kontrol etmek istiyorum. Diyorsunuz ki: Picasso’nun o yaratıcı resim dehası benim genetik şifremde de var; fakat bu şifre bende açılmamış, Picasso’da açılmış. Üstelik açılırken hiçbir kayba uğramamış ya da çok az kaybetmiş. Bununla birlikte, Mozart’ın müzik dehası da bende var fakat bende açılmamış, Mozart’ta ise çok erken açılmış. Ama bendeki atletik zekâ da Mozart’ta açılmamış. Doğru anlamış mıyım?

     - Evet çok doğru... Bakınız, doğada ve belki de tüm evrende melodik bir ritim olgusu var. Bu ritimler doğanın müziğidir. Zehirli erkek kurbağalarının dişiler için söylediği çiftleşme şarkılarını onlara kimse öğretmez. Bu şarkılar onların genlerinde kayıtlıdır. Üstelik o müziği icra etmeleri için, genler, o kurbağaların gırtlak altlarını balon gibi şişebilen bir zara dönüştürmüştür.

     Bunu söylerken, genlere kodlanmış bir klasik şarkıdan söz etmiyorum. Söylediğim şey şu: Genetik olarak hücrelerimize kaydolmuş konuşma yeteneği sayesinde öğrendiğimiz kelimeleri nasıl ki milyonlarca cümleye dönüştürebiliyorsak; bunun gibi, doğal ritimleri ve notaları da, zihnimizdeki mekanizmalar sayesinde sayfalar dolusu bir klasik opera parçasına dönüştürebilme yeteneğimiz var.      

     İnsanoğlunun müzik sanatını bu denli geliştirmiş olmasının ve notalarla iç içe bir yaşam sürmesinin tek nedeni kültürel midir zannediyorsunuz? Müzikal zekâ genetik belleğe kayıtlıdır ve her insanda var olan ortak genlerin dışa yansımasıdır. Bu kalıtımsal hafıza bazı insanlarda var, bazılarında yok diyemeyiz; fakat bazılarında açılmıyor veya eylemsiz kalıyor diyebiliriz.

     - Teşekkür ederim. O hâlde, yeteneklerin erken veya geç açılma konusunu da biraz izah edin lütfen.

     - Çiçero (İ.Ö. 106-43) olarak bilinen ünlü Romalı hatip ve filozof Marcus Tellius kekemeydi. İnsanüstü bir gayretle yirmili yaşlarda bu handikabı yenmeyi başardı ve müthiş bir söylev ustası oldu. Ben, ilkokulda başarı gösteremeyen bir çocuğun, ortaokul veya lisede çok başarılı olmasını, bu geç açılan zekâ şifrelerine bağlıyorum.                                                                                                                                                                       

     Bu arada, dış çevre koşullarının büyük etkisini de gözardı etmiyorum. Örneğin yeni doğan bir bebeğin sol gözünü birkaç ay bağlı tutar ve görmesini engellerseniz, o bebeğin sol gözü gelişemez ve bebek yarı âmâ olur. Çünkü göz ile beyin arasında görme işini sağlayan sistem genler tarafından yapılmıştır; ama bu sistemi oluşturan hücrelerin fonksiyon kazanmaları için ışık denen bir dış çevre faktörüne ihtiyaçları vardır. Görme de bir yetenektir; ama gelişmesi, dış çevreden gelen görsel uyarıcılara bağlıdır.

     O nedenle de insan sosyobiyolojik bir canlıdır; ve hem genlerinin hem de içinde yaşadığı toplum kültürünün ve çevrenin eseridir diyorum. Bunu da kabaca yüzde 50 gen, yüzde 50 dış çevre faktörü şeklinde formülleştiriyorum.

     - Peki, o potansiyel yetenekler nerede ve nasıl kayba uğruyorlar acaba?

     - Bu kayıp çoğunlukla mRNA’ların ve ribozomun ‘kabahati’dir. DNA şifreleri açılınca, oradaki bilgi ya da emirleri hücreye iletme işi mRNA’lara düşer. Bunlar enerji düzeyleri düşük veya mutasyon geçirmişse, bilgiler hücreye yarım yamalak iletilirler. Yani postacı mRNA’lar bilgi hamallığını iyi beceremedikleri için, o üstün yetenekler silik veya heba olurlar. Veyahut mRNA’ların mesajlarını eksik veya yanlış okuyan ribozomlar istenilen protein ve enzimleri üretemezlerse, genlerin isteği tam olarak yerine getirilmemiş olur.     

     Bence bir muamma gibi görünen bu konunun bu kadar basit bir nedeni var. Fakat tekrar ediyorum: genetik olarak ortaya çıkan yeteneklerin gelişmesinde veya gerilemesinde; aile, okul, eğitim kalitesi, sosyal etkenler ve dış çevre faktörleri büyük rol oynarlar.

     - Toparlarsak şöyle diyebilir miyiz? Şekli insan olan bir canlının ortaya çıkmasını sağlayan tüm bilgiler kromozomlarda şifreli olarak kodlanmış hâlde beklemektedirler. Bu şifrelerin açılmasında rol oynayan bir seri iç ve dış uyarıcı vardır. Bu potansiyel bilgilerin açıldıktan sonra aksiyona dönüşmesini sağlayan 4 önemli araç var. Bunlar: DNA’lar, RNA’lar, Ribozom ve Proteinlerdir. Sistemin özeti bu...

     - Güzel toparladınız; ancak şunu da ekleyelim: 1 numaralı kromozom üzerinde 120 harfli ve vücuttaki en aktif genlerden biri olan 5S-RNA geni var. Bu gen birkaç protein ve RNA ile birleşerek, ribozomu inşa eder. Bu, var olmasaydı; ne DNA’lar kopyalanabilirdi, ne genler tercüme edilebilirdi ne de proteinler üretilebilirdi. RNA’lar ve ribozom var olmasaydı yine bunların hiçbiri olmazdı.

     Ama RNA’ların en büyük özelliği, DNA’lar olmadan da kendi kendilerini kopyalayabilmeleridir; fakat tek başlarına protein üretemezler. Görüldüğü gibi, bu sistemi oluşturan her birim bir diğerinin varlık sebebi ve çalışmasını sağlayan önemli bir parçasıdır. Bu olağanüstü sistem, bir müdürü, bir emredeni ve bir ana kumanda merkezi olmayan bütüncül ve otomatik bir sistemdir. Ve aslında oldukça basit bir tasarımın eseri ve fakat sadece çok komplike görünen bir mekanizmadır.

Benzer Yazılar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yaz...

İsim :